Dolar 32,4375
Euro 34,7411
Altın 2.439,70
BİST 9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 16°C
Az Bulutlu
İstanbul
16°C
Az Bulutlu
Paz 18°C
Pts 16°C
Sal 18°C
Çar 19°C

BİR PARASAL GENİŞLEME HİKAYESİ

16 Nisan 2014 14:36 | Son Güncellenme: 16 Nisan 2014 14:39

IMG_4344

 2008 yılında bütün dünyayı etkileyen global krizin başlangıcı Amerika’da Mortgage krizinin ortaya çıkması ve finansal kuruluşların bundan olumsuz yönde etkilenmesi ile etkisi göstermeye başladı.Krizin başlangıcında ABD Merkez Bankası’nın (AMB) başında Ben Shalom Bernanke olması Amerika için büyük bir şanstı. Bernanke 1929 yılında yaşanan ve “Büyük Buhran” olarak adlandırılan ekonomik kriz üzerine akademik çalışmasını ve araştırmasını gerçekleştirdiği için, 1929 yılında yapılan hataları tekrarlamamak için hızlı bir şekilde aksiyon aldı ve Parasal Genişleme (Qantitative easing) politikasını uygulamaya alarak piyasaları rahatlattı. Sonuçta akıllarda kalan Amerikanın 5. Büyük finansal kuruluşu Lehman Brothers’ın ekonomik hayatının sona ermesi oldu. 2008 yılından bugüne gelene kadar parasal genişleme stratejisini diğer merkez bankaları da kullandı. AMB genişlemeyi piyasalarda likidite ihtiyacı olduğunu hissettiği zamanlarda kademeli olarak arttırdı.

Yaşanan krizin günümüzde sonuçlarına baktığımızda Amerika’nın ardından İngiltere, Japonya, Avrupa Merkez bankaları başta olmak üzere merkez bankaları kendi ekonomilerini desteklemek ve ekonomilerini canlandırmak için parasal genişleme politikalarına başvurduklarını ve Merkez Bankalarının bilançolarını genişleterek piyasanın istediği likiditeyi sağlamaya çalıştıklarını gözlemledik. 2008 yılından bu yana Amerika’da Federal Rezerv Sistemi’nin (FED) bilanço büyüklüğü özellikle QE3’den (Üçüncü niceliksel gevşeme) sonra, 18 Aralık 2013 tarihinde ilk kez 4 trilyon dolar büyüklüğe ulaştı. 2014 yılı itibari ile parasal genişlemenin sonlandırılacağını düşünürsek, aynı yılın sonunda bilanço büyüklüğünün 4,5 trilyon dolar seviyesine ulaşacağı rahatlıkla söyleyebiliriz. Amerika tarafında parasal genişlemenin miktarının azaltılması ve 2014 yılında tamamen sonlandırılarak 2015 yılının 2. Çeyreğin de faiz artışına başlama ihtimalinin diğer ülkelerin merkez bankalarının da harekete geçmesine neden oldu. Merkez Bankaları en azından gelecek için politikalarını ve planlarını bu gelişmeye göre düzenlemeye zorlandığını söyleyebiliriz.

31 Ocak 2014 tarihinde Bernanke’nin görev süresinin iki dönem sonra sona ermesi ve Janet Yellen’in 3 Şubat 2014 tarihinde FED’in başına geçmesi ile birlikte piyasalar benzer politikaların FED tarafından izleneceği düşünerek politikalarını bu gelişmeye göre planladılar. Global anlamda hem gelişmiş ülke hem de gelişmekte olan ülkelerin merkez bankaları parasal genişlemenin 2014 yılı içerisinde biteceğini ve 2015 yılı içerisinde de Amerika Merkez bankasının faiz artışına başlayacağına kesin gözü ile bakıyorlar. Başkan Barack Obama’nın danışmanlığını yapan, Bernanke gibi piyasa dostu ”Güvercin” olarak bilinen ve FED’in 100 yıllık tarihinde ilk kadın başkan ünvanı kazanan Yellen’in izleyeceği politikalar dünya merkez bankaları tarafından dikkatle takip ediliyor. FED’in parasal genişlemeyi işsizlik ve enflasyon oranına bağlaması ve bu yönde bir politika izlenmesi faiz artırımı zamanlaması içinde merkez bankalarına daha net fikir verebiliyor. İşsizlik oranı olarak şimdilik 6.5% ve enflasyon için 2.0% rakamlarını yakaladığında FED faiz artırımı için uygun ortamı sağlamış olacak.

Bu gelişmeler doğrultusunda beklentiler gerçekleşirse sonuç dünya ekonomisi için ne olacak? Bu soruya cevap verebilmek için gelişmeleri takip edeceğiz. Beklentiler doğrultusunda gelişmeler olmazsa dünyada ekonomilerinde neler değişecek? Bu sorulara çok net cevaplar vermek bugünden zor fakat net olarak şunu söyleyebiliriz. Gelişmiş ülkelerin merkez bankaları parasal genişlemeleri bir noktada durdurarak sıkılaştırıcı politikalara geçiş yaparak, Amerika’dan gelecek faiz artışlarına ayak uydurmaya çalışacaklardır. AMB faiz artırırken ekonomisinin canlandığını görmek isteyecektir. Bu konuda olumlu sinyaller almaya başladığında ekonomide ki pozitif gelişmeleri faiz artırımı zamanlaması ile senkronize etmesi ve ekonomiyi tekrar durgunluğa yönlendirmeden elinde ki Hazine tahvili ve Mortgage destekli tahvillerin değerinin artması bekleyecektir. FED faiz oranlarını 2015’de yüzde 1 bir sonraki yıl ise yüzde 2.25 seviyesine çekebileceği piyasalar tarafından değerlendiriliyor. FED 2008 yılında başladığı parasal genişleme politikasına 2011 ve 2012 yıllarında QE2 ve QE3 ile devam etti. Bugün için FED genişlemeci politikasının sonuna gelindiği net bir şekilde gözükmektedir.

2007 Ağustos ayında başlayan 2008 yılında dünya piyasalarında etkisini gördüğümüz “Subprime mortgage” krizinin nedenlerini şöyle sıralayabiliriz. Mortgage kredilerinin yapısının bozulması, faiz yapısının uyumsuzlaşması, konut fiyatlarındaki balon artışlar, menkul kıymetlerin fonlanmasında yaşanan sıkışıklık, kredi türev piyasalarının genişlemesi ve kredi derecelendirme sürecindeki sorunlar. Bu sorunlar karşısında FED aksiyon alarak üç önemli girişimde bulundu; para politikasını gevşetti, bu politikayı maliye politikası ile destekledi ve bankaları tekrar sisteme dahil ederek çalışır hala getirdi. Bütün bu gelişmeler sonucunda gelecekte nasıl bir ekonomik düzen veya gelişme bizleri bekliyor? Amerika’nın ekonomisinin toparlaması ve FED’in istediği işsizlik ve enflasyon oranının yakalanması ile birlikte önümüzde ki 2 veya 3 yıl içerisinde Amerika’da ve buna bağlı olarak diğer gelişmiş ülkelerde faizler yükselecektir. Amerika’nın ekonomik programının piyasalara etkisinin olumlu olduğunu gören diğer ülkelerin merkez bankaları aynı politika üzerinden küresel piyasalarda politikalarını belirleyecek ve FED politikalarını takip etmek zorunda kalacaklardır.

Bütün bu 6-7 yıllık küresel mücadelenin normale dönmesi zaman alacak olmasına rağmen FED’in aklında elinde bulunan varlıkları bir şekilde tekrar sisteme dahil etme çabasını önümüzde ki yıllarda görüyor olacağız. Bunu yapabilmesi için ekonominin 2008 yılının önceki performansını tekrardan yakalaması ve elinde ki varlıkların değerinin artması, bu varlıkları tekrar piyasaya satabilmesi gerekmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin merkez bankaları ise küresel ekonominin iyileşmesinin ihracat, büyüme ve doğrudan yatırım gibi pozitif etkilerini ve enflasyon, portföy yatırımı çıkışı ve  kurda değer kaybı gibi negatif etkilerini düzenleyici tedbirler almak zorunda kalacaklardır. Kapitalizmin doğasında krizlerin olduğunu unutmadan bu krizin ve sonuçlarının önümüzde ki krizlerde her ülkenin merkez bankasına iyi bir ders olarak anlatılması gerektiğini düşünüyorum.

 YÜCEL TONGUÇ ERBAŞ
IŞIK MENKUL DEĞERLER
Türev araçlar Birim Yöneticisi

EKONOMİ AJANDASI

REKLAM ALANI