Dolar 32,3350
Euro 35,1334
Altın 2.306,70
BİST 9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 21°C
Açık
İstanbul
21°C
Açık
Cum 23°C
Cts 21°C
Paz 21°C
Pts 23°C

Türkiye’nin 2014 yılı büyüme beklentisi, 2013 yılının üzerinde olacak

Türkiye’nin 2014 yılı büyüme beklentisi, 2013 yılının üzerinde olacak
06 Ocak 2014 17:04
A+
A-

müsiad

2008 yılının 2.ci yarısında, ABD’de ortaya çıkan ekonomik kriz, özellikle ve öncelikle, finansal geçişkenliğin ve bağımlılığın kuvvetli olduğu gelişmiş ülke ekonomilerini etkisi altına almış ve dış ticaret kanalıyla da, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere sıçramıştı. 5.ci yılını geride bıraktığımız krizin etkilerini, gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş ülkelere göre, daha hızla 2009 yılında, dünya GSYH’sı %0,4 daralmış; takip eden yıllardaysa, gelişmekte olan ülkelerin katkısıyla, büyümesini sürdürmüştür. Bununla birlikte, 2010-14 dönemi için, Dünya büyümesinin, 2013 yılında dip yaptığı ve 2014`ten itibaren, ekonomik belirsizliğin aşılacağına yönelik beklentiler, ağırlık kazanmaktadır.

Özellikle Avro Bölgesinde, 2013 yılı nihai rakamları henüz açıklanmasa da, 2014 yılında, büyüme beklentisi hakimdir.

Avrupa’nın ekonomik belirsizliğini gidermesi, özellikle dış ticaret kanalıyla, ülkemiz ekonomisini olumlu etkileyecektir.

Bu çerçevede, gerek Orta Vadeli Plan kapsamında, gerek uluslararası kuruluşlar nezdinde ve gerekse MÜSİAD beklentisi olarak, Türkiye’nin 2014 yılı büyüme beklentisinin, 2013 yılı üzerinde olacağını öngörebiliriz.

Ülkemiz, 3.cü çeyrekte %4,4 büyüyerek, 2013 yılı ilk 3 çeyreği sonunuda, %4’lük ortalamayla kapatmıştır.. Böylece, 3.cü çeyrekteki büyüme oranına göre, G20 ülkeleri içinde 4.cü, OECD ülkeleri içinde, 2.ci en çok büyüyen ülke olmuş; Avro Bölgesi ülkelerinin ise, hepsinden daha yüksek oranda büyümüştür.

Böylece Türkiye, 16 çeyrektir büyümesini aralıksız sürdürmüştür. 2012`de, iç talep biraz daraltıldığı için, MÜSİAD olarak eleştiride bulunmuştuk. 2013 yılında bu dengeye dikkat edilmiştir.

Bunların yanısıra, Özel Sektör Yatırım Harcamalarında olumlu bir gelişme de yaşandı. Büyümeyi, son 6 çeyrektir negatif yönde etkileyen Özel Sektör Yatırım harcamaları, 3.cü çeyrekte %5,3 artmıştır. Gezi olayları ve FED merkezli, iç ve dış şoklara rağmen, bu yatırım harcamalarındaki artışın, özel sektörün piyasaya olan güvenini göstermesi bakımından, güçlü bir mesaj olduğuna inanıyoruz.

Bu gelişmelere paralel olarak, 2008 krizinden bugüne kadar, ülkemizde 5 milyon yeni istihdam sağlanmış ve Türkiye, işsizlik oranıyla, kriz öncesi seviyesinden daha düşük seviyeyi yakalayan, nadir ülkeler arasında, yerini almıştır.

Küresel ekonomik krizin 5.ci yılında, gelişmiş ülkeler, dış ticaretlerinde, kriz öncesi seviyesine ulaşamazken, Ülkemiz, gerek ürün ve gerekse pazar çeşitlemesiyle, büyük oranda ihracat yaptığı gelişmiş ülkelerdeki Pazar kaybına rağmen, dış ticaretini de arttırmıştır.

Sağlıklı Büyümemizin Önünde Bir Pranga

Bununla birlikte, ara malı ithalatına bağımlılığımız ve ihracatımızın ithalatımızla yüksek oranlı doğrudan ilişkisi, daha sağlıklı büyümemizin önünde, bir pranga olmaya devam etmektedir.

Bunlara bağlı olarak, Cari Açık sorunumuz da, gündemdeki yerini korumaktadır. Ekim sonu, yıllık cari açık 61 milyar $, 2013 yılı 10 aylık cari açığı ise, 51,9 milyar $ seviyesindedir.

2013 Yılında Üyelerimizin %80’i, ya Mevcut Konumlarını Korumuş, ya da Firmalarını Geliştirmişlerdir.

 MÜSİAD’tan yapılan yazılı açıklamaya göre 868 MÜSİAD Üyesine uygulanan ankette çıkan  sonuçlar şöyle;

868 Üyemizle gerçekleştirdiğimiz anketimize, her yıl olduğu gibi, 2013 yılını nasıl değerlendirdiklerini sorarak başladık. Bu soruya, üyelerimizin %42’si, 2013 yılının firması için daha iyi geçtiği cevabını verirken; sadece %20’si, 2013 yılını firması için daha kötü olarak değerlendirmiştir. Bu da göstermektedir ki, üyelerimizin %80’i, ya mevcut konumlarını korumuş, ya da firmalarını geliştirmişlerdir.

Yıl içerisinde iç piyasanın canlanmasına paralel olarak, üyelerimizin %54’ü yurtiçi satışlarının arttığını ifade ederken, yurtiçi satışlarının düştüğünü bildiren üyelerimizin oranı, sadece %18 olmuştur. %28`inin iç piyasa satışları aynı kalmıştır.

Yurtdışı satışlarınız nasıl değişti, sorusuna aldığımız cevaplara baktığımızda; üyelerimizin %30’u, 2013 yılında, yurtdışı satışlarını arttırdıklarını ifade etmiş; %13’ü ise, ihracatlarında azalma olduğunu kaydetmişlerdir. Dolayısıyla, 2013 yılında, dış talep düşmüş olmasına rağmen, üyelerimizin % 87’si, dış pazarlarını korumuş veya arttırmıştır.

Türk Lirası, son 1 yılda, $ karşısında, yaklaşık %20 değer kaybetmiştir. Döviz kurunda yaşanan bu kaybın, üyelerimize etkisini sorduğumuzda, üyelerimizin %59’u, olumsuz etkiledi diye cevap verirken, sadece %12’si, kurdaki dalgalanmanın firmasını olumlu etkilediğini söylemiştir. %29`u bundan etkilenmemiştir.

Üyelerin %53’ü Yeni Yatırım Yaptı

2013 yılının ilk 3 çeyreğinde, özel sektör yatırımlarının azalmış olmasına karşılık, üyelerimizin %53’ü, yeni yatırım yaptığını, üyelerimizin %30’u ise, mevcut kapasitelerini koruduklarını belirtmiştir.

Üyelerin %45’i Çalışan Sayısını Arttırdı

2013 yılında, çalışan sayınız ne yönde değişti sorusuna, yatırım ve satışlara paralel olarak, üyelerimizin %45’i, çalışan sayısını arttırdığını belirtip, istihdam artışına destek vermişlerdir. %37’si, çalışan sayısının değişmediğini, %18’i ise düştüğünü ifade etmiştir.

Üyelerin %79’u Teşvikten Yararlanmadı

2013 yılı, teşviklerin çok konuşulduğu bir yıl oldu. Bu çerçevede, üyelerimize, geçtiğimiz yıl her hangi bir teşvikten yararlanıp yararlanmadıklarını sorduğumuzda, %79’u yararlanmadığını, sadece, %21’i yararlandığını belirtmiştir. Teşviklerin daha etkin kullanımıyla ilgili önerilerimizi, daha önce çeşitli vesilelerle paylaşmıştık.

Her yıl olduğu gibi, anketimizin ikinci kısmını, 2014 yılı beklentileri oluşturmuştur.

2014 Yılında Üyelerimizin %64’ü Yatırımlarının Artacağını Öngörüyor

2014 yılında, yatırımlarınız ne yönde değişim gösterecek sorumuza; üyelerimizin %64’ü artacak şeklinde cevap verirken; %26’sı aynı kalacağını belirtmiştir. 2013 yılı 3.cü çeyreğinde pozitife dönen özel sektör yatırımları, 2014 yılında da, artış seyrini devam ettirecektir.

2014’te Çalışan Sayısı Artacak

Diğer yandan, 2013 yılında olduğu gibi, 2014 yılında da, üyelerimiz, ülkemizin istihdam artışına destek vermeye devam edeceklerdir. Üyelerimizin %60’ı, 2014’te çalışan sayısının artacağını ifade ederken; sadece %7’si, istihdamında bir azalma olacağını öngörmektedir. %33`ü, aynı kadroyla devam edecektir.

2014 Yılı 2013’e Oranla Daha İyi Geçecek

Ve son olarak, üyelerimize, 2014 yılının, 2013 yılına kıyasla, nasıl geçmesini bekliyorsunuz diye sorduk. Üyelerimizin %66’sı, 2014 yılının daha iyi geçeceğini, %21’i, ise benzer geçeceğini ifade etmiştir. Üyelerimizin 2014 yılına ilişkin beklentileri, olumlu yöndedir.

2013 yılında yaşadığımız tüm iç ve dış şoklara rağmen, geride bıraktığımız 11 yılda, ülkemiz, ekonomik açıdan gücünü arttırmış ve dış politikada etkinlik alanını genişletmiştir.

 MÜSİAD’ın 2014 Önerileri

MÜSİAD ‘ın 2014 yılı özelinde, gelecek projeksiyonuna dair önerileri;

Cari Açık ve Enerji Bağımlılığımız Önemli Sorunlarımızın Başında Gelmektedir

Ekonomik performansımızı olumsuz etkileyen cari açık ve bunun başlıca sebeplerinden, enerji bağımlılığımız, önemli sorunlarımızın başında gelmektedir. 2013 yılı ilk 10 aylık enerji ithalatımızın 46 milyar $ ve cari açığımızın 51,9 milyar $ olduğu, birlikte değerlendirildiğinde, enerji bağımlılığımızın boyutu ve etkisi ortadadır. Enerji bağımlılığımızı düşürmek için, Nükleer dahil, alternatif enerji kaynakları çalısmasını, ucuz petrol ve doğalgaza erişim çalışmalarını, Enerji Borsasıyla ilgili gelişmeleri, takdirle karşılıyoruz.

İç Talep Canlandırılmalı, İhracat Arttırılmalı

Ekonomik performansımızı arttırmak için, iç talebin canlandırılması ve ihracatın artırılması odaklı bir yaklaşım ön plandadır. Bu iki olgunun öneminin yanında, üretim tarafının da göz ardı edilmemesi gerektiğine, işaret etmek isterim.

Küresel ekonominin son 5 yılı değerlendirildiğinde ve kriz belirsizliğini nispeten kolay atlatan, büyümeyi başarabilen ve istihdam oluşturabilen ülkelere bakıldığında, imalat sanayinin GSYH içerisinde önemli bir yer tuttuğu; buna karşılık, kriz belirsizliğini aşamayan ülkelerde, hizmet sektörünün payının %80’leri geçtiği görülmektedir.

Patriot/Vatanperver Sektöre Öncelik Verilmeli

Bu sebeple, patriot/vatanperver sektörlere öncelik verilmesi gerekmektedir. İktisat literatüründe kabul gören genel yaklaşıma göre, sürdürülebilir büyümeyi sağlayabilmek için; imalat, inşaat ve tarım sektörlerinin GSYH’daki payları, belli bir düzeyin üstünde olmalıdır. İmalat sektörünün %25, inşaat sektörünün %7   ve tarım sektörünün %10’un üzerinde olması, yani, bu 3 vatanperver sektörün GSYH içindeki payının, toplamda en az, %42 düzeyinde olması, önemlidir.

Ülkemize baktığımızda, vatanperver sektörlerin, GSYH içerisindeki payının, yaklaşık %30 ile, yetersiz kaldığı görülmektedir. Buna, bir de, imalat sanayinin erimesini ve yabancılara satışla, sektörden çıkışları eklediğimizde, ülkemizin, Orta Gelir Tuzağını sağlıklı bir şekilde atlatamama riski karşımıza çıkmaktadır.

Sanayi Tarafı Zayıf, Hizmet Sektörü Ağırlıklı Bir Ekonomi Hedef Olmamalı

Özetle, sanayi tarafı zayıf, hizmet sektörü ağırlıklı bir ekonomi, hedefimiz olmamalıdır. Aksi halde, ekonomik gelişme sürdürülebilir olmaktan çıkar ve şoklara karşı, daha kırılgan hale gelir. Bunun kötü bir örneği, İspanya’dır ve ekonomik durumu, herkesçe malumdur.

Tarım Politikamız Endüstriyel Tarım Yaklaşımıyla Yeniden Değerlendirilmeli

Küresel belirsizliğin azaldığı ve büyüme beklentilerinin olumluya döndüğü şu ortamda, Tarım Politikamız da, Endüstriyel Tarım yaklaşımıyla yeniden değerlendirilmelidir. Böyle bir ortamda, dış girdi oranı minimum olan ve cari açığımızı kapatmamıza yardımcı olacak, Endüstriyel Tarım Üretimi politikasına ağırlık verilmesi, önemlidir.

2012`de, çalışan nüfusumuzun 4`te 1`i, 60 milyar $`lık tarımsal üretim yaptı. Yani, toplam üretimimizin %8’ini, çalışan nüfusumuzun %25’i ile gerçekleştirdik. Sizce, burada bir gariplik yok mu? Toplam alanımızın %30’u ekilebilir araziden oluşuyor. Peki, niye üretemiyoruz?

Mesela Hollanda. Nüfusu, bizim nüfusumuzun 5’te 1’i. 2012 ihracatı, 281 milyar $. Tarımsal nüfusu, bizim 10’da 1’imiz. Peki, 2012 tarım ihracatı ne kadar? 60 milyar $. Bu üretim için, ne kadar su kullanıyor? Bizim kullandığımız toplam suyun %0,2’si kadar.

Bu verilere baktığımızda, tarımsal üretimimizde, ciddi bir verimsizlik söz konusu. Endüstriyel tarım yaygınlaştırılmalı, verimsiz üretimin önüne geçilmeli, ihracatımıza olumlu katkı sağlanmalıdır. Bu, aynı zamanda, verimsizliğe bağlı yurt içi göç azaltacak, bölgesel gelir ve üretim dağılımının, daha dengeli olmasını sağlayacaktır.

Yatırım Destek Limitleri Düşürülmeli

Bununla birlikte, stratejik yatırım alanlarıyla ilgili yatırım destek limitlerinin düşürülmesi, ülkemizin şirket profili dikkate alındığında, önem arz etmektedir. Patent ve uluslararası marka tescillerinde, desteklerin, 2-3 yıl süren tescil sürecinin bitiminde değil, belirli bir miktarının, kabul sürecinde verilmesi gerekir. Zira, yurtdışı marka tescilini yapamayan şirketler, kendi markalarıyla ihracat yapamazlar.

KOBİ’lerin, kaliteli finansmana kolay erişiminin sağlanması, önemli ve acildir.

Cari Açığı çokça konuştuğumuz şu günlerde, 2012 yılında, ihracatın %62,6’sını ve ithalatın %38,5’ini, KOBİ`ler gerçekleştirmiştir. İronik bir ifadeyle, KOBİ`ler, büyük işletmelerin Cari Açığını kapatmışlardır. Benzer durum, İSO 2012 verilerinde de geçerlidir. İSO ilk 500’ün ihracatı, %0,6 artmışken, ikinci 500, ihracatını %4,6 arttırmıştır. Bu da, büyük işletmeleri göz ardı etmeden KOBİ`lerin etkinliğinin bir göstergesidir. Bu noktada, Cari Açığın çözümünde, ihracat ve büyümenin lokomotifi KOBİ’lerin, kaliteli finansmana kolay erişiminin sağlanması, önemli ve acildir.

Geçici Vergi Bugünkü Koşullarda Kaldırılmalı

Devamla, enflasyonist dönemlerden kalan bir tedbir olan, Geçici Verginin, bugünkü koşullarda, kaldırılması gerektiğine inanıyoruz.

Bunun yanı sıra, KDV ödemelerinin de, tahsilat vadesiyle uyumlu olacak şekilde yapılması önerimizi, tekrarlamak istiyoruz.

Ayrıca, vadeli ithalatta uygulanan %6 oranındaki KKDF uygulaması, en azından, Türkiye’de üretilmeyen ürünler, yatırım malı ve ara malı ithalatında kaldırılmalıdır.

Bu uygulamalar, işletmelere ciddi finansal yükler getirmektedir.

MÜSİAD olarak, büyümenin finansmanının niteliğini ve biçimini çok önemsiyoruz ve görüşlerimizi, kapsamlı bir şekilde 2013 yılı Ekonomi Raporumuzda işlemiş ve kamuoyu ile paylaşmıştık.

Bankacılık Sisteminde Yeni Düzenlemelere İhtiyaç Vardır

Uzun zamandır dile getirdiğimiz gibi, bankacılık sisteminde yeni düzenlemelere ihtiyaç vardır. Mevcut sistemde, işletmeler, krediye ihtiyacı olmadığını ispat etmeleri halinde ve neredeyse sadece teminat karşılığında krediye ulaşabilmektedirler. Bankalar, adeta bir postacı gibi çalışmaktadır. Makul teminatlar da alınarak, gelir-gider dengesi doğru biçimlendirilmiş, bilançosunu şeffafça ortaya koyan projelerin desteklenmesi, ciddi bir şekilde, acilen gündeme alınmalıdır.

Diğer yandan, klasik Bankacılık finansmanı haricinde, özellikle, Risk Sermayesi, Melek Yatırımcı ve Girişim Sermayesi mekanizmalarının, ülkemizde yaygınlaşması için getirilen teşviklerin, artırılarak devam etmesi de, çok önemlidir. Bu noktada, geçtiğimiz yıl kabul edilen, Bireysel Katılım Sermayesi hakkındaki mevzuatı, takdirle karşıladığımızı ifade etmek isterim.

Bildiğiniz üzere, eğer kamunun iki yakası bir araya geliyorsa, ekonomik istikrar sürdürülebiliyor. Bu noktada, bugüne kadar uygulanan mali politikalardaki başarıyı da, takdirle izliyoruz.

“Merkez Bankası’nın, başka araçlarla da para politikasını güçlendirmesinin doğru olabileceğini düşünüyoruz”

Son birkaç hafta içindeyse, kurda ciddi dalgalanmalar yaşadık. Bu dalgalanmalar, gerek proje maliyetlerini artırıcı yönü, gerekse özel sektörün 170 milyar $ civarındaki açık pozisyonu sebebiyle, önemli maliyet artışlarına sebep oldu. Merkez Bankası, bu dalgalanmaları, döviz satım ihaleleri yoluyla azaltmaya çalışıyor.

Doğal ekonomik konjonktür sonucu olmayan bu dalgalanma sürecinde, Merkez Bankası’nın, başka araçlarla da para politikasını güçlendirmesinin doğru olabileceğini düşünüyoruz. Merkez, döviz satım ihaleleri yanında, “dealing” sistemiyle satış yapmayı ve overnight TL piyasasını fonlamada, cimri davranmayı da değerlendirmeli, manipülasyon kaynaklı dalgalanmalar, olabildiğince önlenmelidir.

REKLAM ALANI