Dolar 32,5813
Euro 34,7803
Altın 2.507,96
BİST 9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 14°C
Yağmurlu
İstanbul
14°C
Yağmurlu
Cts 20°C
Paz 21°C
Pts 23°C
Sal 22°C

“ABD seçiminde Avrupa yeni başkana hazır değil !”

“ABD seçiminde Avrupa yeni başkana hazır değil !”
08 Kasım 2016 11:15
A+
A-

abd-secim

Saxo Bank Makro Strateji Müdürü Christopher Dembik, Amerika seçimini değerlendirdi. Avrupa’nın yeni başkana hazır olmadığını söyleyen ünlü analist,Aslında, ABD başkanlık seçimini kim kazanırsa kazansın, Avrupalıların inandığının aksine, iyi bir aday yok. Bir ekonomik savaşı ya da felç olmuş bir başkanlığı tetikleyecek bir damlama ekonomisinin dozu arasında seçim yapacaklar “ dedi.

Kıyasıya bir yarışın sürdüğü ABD başkanlık seçimlerinin son günlerinde artık tüm gözler ABD’de. Saxo Bank Makro Strateji Müdürü Christopher Dembik, Trump başkanlığının kaçınılmaz olarak Avrupalıların temel kaygısı olan, 1930’lara benzer küresel seviyede bir korumacılık dalgası ile sonuçlanacağını söyledi. Öte yandan, Avrupa’nın Hillary Clinton liderliğinin doğasını tamamen yanlış anladığını belirten Dembik, Clinton’ın karmaşık bir yurtiçi politik durumu toparlaması gerektiğini dikkate alarak, büyük olasılıkla evde liberal, dışarıda ise elleri bağlı bir başkan görebileceğimizin sinyallerini verdi. Dembik, tüm dünya kaderini etkileyecek ABD seçimlerini şöyle değerlendirdi:

“ABD başkanlık seçimleri Avrupalılar için daima oldukça eğlendirici olmuştur. Son derecede alışılmamış bir aday, bir reality showdan fırlamış gibi görünen Donald Trump nedeniyle, bu yılki seçimler de bir istisna değil. Yarışın aykırı tipi olarak değerlendirilen Trump, anketlerde gerçekten öne geçmeyi asla başaramadı (aşağıdaki grafikte gösterildiği gibi, Temmuz’daki birkaç gün hariç). Şimdiye kadar, RealClearPolitics tarafından yapılan ulusal görüş anketlerinin ortalamasına göre, Demokrat aday Hillary Clinton %48,6 oyla %42,1 oy alabilen Trump’ın önünde. Ancak, asıl önemli olan ulusal seviyedeki oyları değil, eyalet seviyesindeki, özellikle seçimin en çekişmeli üç eyaletindeki oyları gösteriyor; Florida, Pensilvanya ve Ohio. Bu eyaletlerin ikisinde, Clinton Florida’da %47,4 Pensilvanya’da %47,8 oyla açık ara önde. Sadece Ohio’da %46 oyla %46,5 oy alan Trump’ın gerisinde kalıyor. Cumhuriyetçi adayın bu eyaletteki liderliği oldukça dar bir aralıkta ve hata payına tekabül ediyor.“

RealClearPolitics tarafından yapılan ulusal görüş anketlerinin ortalaması Demokrat aday Hillary Clinton’un oyların %48,6’sını alarak ancak %42,1 oy alabilen Donald Trump’ın önünde olduğunu gösteriyor.

Avrupalıların gözünde Trump’ın olası bir zaferinin Atlantik ötesi ilişkilerde önemli bir soğukluğa neden olacağını ifade eden Dembik, bu sonucun tıpkı iki dünya savaşı arasındaki dönem gibi, ABD’nin dış ilişkilere daha az dahil olması sonucunu getireceğini işaret ederek, bu bakış açısıyla Trump’ın bir muhafazakardan çok, bir soyutlama yanlısı olarak görülmesi gerektiğini söyledi.

Avrupalılar, özelikle Rusya’ya karşı korunmaları için ABD’ye güvenen Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri gözüyle bir Trump zaferinin, Avrupa’nın sınırlarında giderek artan jeopolitik risk nedeniyle, şimdiye kadarki en kötü dönemde ittifakın değişmesi anlamına geldiğini belirten Dembik, birçok Avrupalı’nın Trump kazansa bile kendi dış politikasını uygulayamayacağını, çünkü denge ve fren sistemi tarafından kısıtlanacağını düşündüklerini hatırlatarak, bu yaklaşımı oldukça cesur bir bakış açısı olarak nitelendirdi ve buna inananların iki hayati noktayı unuttuğunu vurguladı.

Peki bu hayati noktalar neler? İlk olarak, Trump’ın serbest ticaret anlaşmalarına (NAFTA, Trans Pasifik Ortaklığından çıkış ve WTO’nun yeniden müzakere edilmesi) ilişkin duruşunu çok uzun süre önce ifade ettiğini söyleyen Christopher Dembik, Trump’ın en azından bu konuda, daha fazla popüler destek sağlamak için fırsatçılık yapmakla suçlanamayacağını, göreve geldikten sonra da kampanyasında olduğu kadar hararetli bir şekilde görüşlerini savunmaya meyilli olabileceğini söyledi. Bir diğer hayati noktayı da açıklayan Dembik, Cumhuriyetçi Parti ve bazı Demokratlar tarafından desteklenen olası bir Trump başkanlığının kaçınılmaz olarak Avrupalıların temel kaygısı olan küresel seviyede bir korumacılık dalgası ile sonuçlanacağının altını çizdi ve gerekçelerini şöyle açıkladı:

“Donald Trump Çin’den ithal edilen ürünler için gümrük vergilerini artıracak, bu da ABD ürünlerine karşı Pekin’den benzer bir misilleme önlemini tetikleyerek önemli global sonuçlara yol açacaktır. Korumacılık birçok politikacı için onlara oy kazandıran çekici bir fikirdir. Ancak, Donald Trump’ın tarih ders kitaplarını yeniden okuması gereklidir. 1929 buhranından sonra uygulanan korumacı komşuyu zarara sokma politikalarının, özellikle 1930’dan kabaca 1934’e kadar ABD’de Smoot-Hawley gümrük vergisi kanunu uygulamasının korkunç ekonomik etkileri olmuş ve Büyük Buhranı şiddetlendirmiştir. Şimdiden rekabetçi devalüasyonlar, ağır ilerleyen ekonomik büyüme ve düşük enflasyonun hüküm sürdüğü mevcut durum, 30’ları hatırlatıyor. Donald Trump’ın bariz tarihi ve ekonomik kavram yanılgıları büyük güçler, özellikle de ABD ve Çin arasında yeni bir ticaret savaşına yol açacaktır. Avrupa hiç kuşkusuz esas kaybedenlerden birisi olacaktır, çünkü serbest ticaret kurallarına katı biçimde bağlı kalan tek yerdir.”

Avrupalıların sadece Cumhuriyetçi adayın tercih edebileceği ekonomik politikalar hakkında kaygı duymadığını söyleyen ünlü analist, dikkate alınacak daha birçok politik yön olduğunun altını çizerek, “Trump zaferi düşüncesinden rahatsızlar, çünkü bu onlara kıtada popülizmin yükselişine karşı mücadele edemeyeceklerini hatırlatıyor. Trump bir palyaço değil, Amerikalıların küreselleşme sürecine, göç ve dünyanın karmaşıklığına ilişkin endişelerinin bir yansıması. Tam olarak aynı korkular Avrupa’da da var. Bu anlamda, Fransa’daki Ulusal Cephe gibi popülist partilerin ve Macar hükümetinin Donald Trump’a destek vermeleri tesadüf değil. Aynı çıkarları paylaşıyorlar! Pek muhtemel olmamasına rağmen, Trump’ın zaferi Avrupa’daki düzen karşıtı partilere gönderilmiş güçlü bir sinyal ve yönetme olanakları bulunduğunun bir kanıtı olacaktır” dedi.

Gerçekte, Avrupa hükümetlerinin çoğu için, Clinton’ın henüz kesin olmayan sürekliliğin adayı olarak popülizme karşı bir siper olarak hareket ettiğini vurgulayan Dembik, bu konuda da görüşlerini şöyle özetledi:

“Barack Obama 2008’de seçildiği zaman, Avrupalıların atlantik ötesi ilişkilerin güçleneceğine dair büyük umutları vardı. Bu umutlar hızla yıkıldı. Obama’nın Suriye anlaşmazlığındaki tereddütleri Avrupa, özelikle de Fransız diplomasisinin soğuk terler dökmesine neden oldu. Avrupalıların temel problemi ABD ile ilişkilerinin çok fazla saflıkla karakterize olması.”

“Yanlış olarak Clinton’un Avrupa’nın endişelerine Trump’tan daha fazla uyum göstereceğini ve onlara ödünler vermeye hazır olduğunu düşünüyorlar. Özellikle, Menşe adı Korumasıyla ilgili olarak ABD’nin TTIP’den (Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı) ödünler vermesini ve CETA’dan (Kapsamlı Ekonomik ve Ticaret Anlaşması) esinlenen bir anlaşmazlık çözüm mekanizması kurulmasını bekliyorlar. Clinton’un serbest ticaretin güçlü bir destekçisi olduğunun iyi bilinmesine rağmen (TTP’nin imzalanmasını ve uygulanmasını desteklemiş ve “ticaret anlaşmalarına altın standardı getirdiğini” söylemişti), Avrupalılar onun karmaşık bir yurtiçi politik durumu toparlaması gerektiğini dikkate almalılar. Gerçekten de, bu özel alanda Clinton’un fazla manevra yeri olmayacak. Eylemleri Temsilciler Meclisinde Cumhuriyetçilerin ve zaferini mümkün kılanların, özellikle ticaret sendikaları ve Bernie Sanders destekçilerinin muhalefetiyle kısıtlanacak. “

“Bunların hepsi, serbest ticaretin avantajları göz önüne alındığında, oldukça kuşkulu. Ayrıca, eğer kaybederse Trump’ın radardan yok olması pek olası değil. Muhtemelen, Demokrat yönetimine karşı temel bir karşı görüş olarak kullanılabilecek ve 2018 seçimlerinin sonucu üzerinde belirleyici bir etkisi olacak yeni bir TV kanalı kurarak aykırı fikirlerini tanıtmaya devam edecektir.”

“Zaferine rağmen, Clinton hiç kuşkusuz Avrupalıların dezavantajına olacak eylemsizlik ve zayıf ödünler nedeniyle suçlanabilir. Tamamıyla serbest ticaretten yana olmasına rağmen, muhaliflerini yatıştırmak için daha korumacı bir retorik benimsemeye zorlanabilir, ki bu da TTIP müzakerelerinin başarısız olmasına yol açabilir.”

“Aslında, ABD başkanlık seçimini kim kazanırsa kazansın, TTIP klinik olarak zaten ölmüş bulunuyor. Avrupalıların inandığının aksine, iyi bir aday yok. Bir ekonomik savaşı ya da felç olmuş bir başkanlığı tetikleyecek bir damlama ekonomisinin dozu arasında seçim yapacaklar.”

REKLAM ALANI