Dolar 32,3613
Euro 34,9886
Altın 2.311,25
BİST 9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 21°C
Açık
İstanbul
21°C
Açık
Cum 23°C
Cts 21°C
Paz 21°C
Pts 23°C

2016’da dünya ve Türkiye

2016’da dünya ve Türkiye
08 Nisan 2016 12:36
A+
A-

soru_isaret_dusunen

2016’da dünya ve TürkiyeBekir Kavruk, 2016 itibariyle dünya ve Türkiye’ye ilişkin öngörülerini farklı bakış açılarıyla analiz etti…

Ekonomi insanlığın mitolojilerden başlayarak felsefe, matematik, fizik ve diğer pozitif bilimler vasıtasıyla almış olduğu medeniyet yolunda varmış olduğu son noktalardan birisi olup, dünyada oluşturulan ulusal – uluslararası strateji ve politikalardan sosyokültürel yaşama kadar günlük yaşamı en çok etkileyen faktör konumuna gelmiştir. ABD’li psikolog Abraham Maslow tarafından ihtiyaçlar hiyerarşisi teorisinde yeme, içme gibi fizyolojik ihtiyaçlardan başlayarak en üst aşamada insanın kendini ve yaratıcılığını gerçekleştirmesiyle devam eden gelişim sürecinin ülkenin ekonomik kalkınmasıyla sıkı ilişkisi olduğunu belirtmek gerekmektedir.

Ülkenin ekonomik kalkınması dolayısıyla zenginleşmesi sadece fiziki sermayesinin artışıyla değil ondan çok daha önemli olan beşeri sermayesindeki artışıyla ilgili bulunmaktadır. Beşeri sermaye; milleti teşkil eden insan ya da insan kaynağının maddi, manevi, sanatsal, bilimsel, teknolojik, tarihsel, sosyal, kültürel, düşünsel katma değer yaratma yeteneğini sağlayan eğitim, bilgi ve beceri faktör ve kalitesinin birikimini ifade eder. Ülkelerin gelişmişliklerine bağlı olarak ağırlığı gittikçe artan yaratıcı sermayedir. Aslında fiziki sermayeyi de yaratan, doğal zenginliklerin verimli kullanımının yolunu açan beşeri sermayedir. ABD, İngiltere, Almanya, Japonya gibi gelişmiş ülkelerde ülke zenginliğinde beşeri sermayenin payı diğer ülke sermayelerinden çok daha yüksektir. Türkiye’nin GSYH’na yaklaşan Apple’ın Steve Jobs önderliğindeki yaratıcı başarı hikayesi beşeri sermayenin ne derece önemli olduğuna ilişkin en çarpıcı örneklerinden birisidir. Ortadoğu’da Arap ülkeleri petrol, gaz gibi doğal zenginliklere (sermayeye) sahip olmasına karşın beşeri sermayeleri onların günün birinde sonlarını getirecek ölçülerde çok zayıf olup, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri gibi petrol zengini olan ülkeler durumun vahametini anlamış, beşeri sermayelerini artırma yolunda ulusal ve uluslararası ciddi gayretler içerisine girmiş bulunmaktadırlar.

Adam Smith’in 1776’da Ulusların Zenginliği başlığı altında yayınladığı kitabı ekonomin bilim dalı olarak şekillenme sürecinin başlangıcı olarak kabul edilmiş olup, Neo – Klasik iktisat dönemi sonrası kapitalizmin teorik temelleri atılmıştır. Kapitalizme tepki olarak Karl Marks öncülüğünde ortaya çıkan ve ilk kez Rusya’da Lenin’in 1917 Ekim devrimiyle hayata geçirilen Marksist iktisat 20.yüzyıl içerisinde ve soğuk savaş döneminde tüm dünyayı etkilemiştir. 80’li yıllarda ABD’de başkan Reagan ve İngiltere’de Thatcher döneminin hem kapitalizmin yeniden şekillendirilmesine hem de dünyayı kasıp kavuran soğuk savaşın gidişatında iki ana başlık altında özetlenebilecek çok ayrı önemi vardır.

1- Petrol fiyatlarında yaşanan ciddi düşüş: Kendi iç dinamiği içerisinde artı değer üretemediğinden ötürü petrol gelirlerine bağımlı olan Sovyet sistemi kendisini finanse edemez olmuş, bu durum doğu bloku ülkelerinde refahın düşmesine ve mutluluk endeksinin düşmesine, sosyal patlamalara yol açmıştır. Mihail Gorbaçov Glasnost (açıklık, şeffaflık ) ve perestroyka (yeniden yapılanma) politikalarıyla sistemin dağılmasına yönelik paketleri yürürlüğe koyarak durumu kurtarmaya çalışsa da; Reagan stratejik önem arz yıldız savaşları hamlesiyle sistemi daha da sıkıştırma yoluna gitmiştir. Doğu bloku 9.11.1989’da Berlin duvarının yıkılmasıyla çökmüştür. Çöküş süreci sonrası KİT’lerin çoğunun bugün her biri milyarder olarak görülen polit büro üyelerinden oluşan oligarşik yapının eline geçtiği bilinmektedir.

2- Neo – liberalizmin hayata geçirilmesi: Washington Konsensüsü ile Hayek ve M.Friedman öncülüğünde geliştirilen serbest piyasa ekonomisi “laissez faire” sloganıyla uygulamaya geçirilmiş, bu uygulamanın Türkiye’deki öncüsü Özal olmuştur. Deregulasyon ismi altında yapılan yasal düzenlemelerle hukuki yapısı oluşturulan bu projenin dünya çapında küreselleşme stratejisine uygun olarak uygulamaya geçirilebilmesi için bu programlar IMF, Dünya Bankası , WTO ve FED’in standart paketleri haline gelmiştir.

“New economy” adı altında hayata geçirilen Neo-Liberal / Borç – tüketim ekonomisinin dünyada siyaset ve bürokrasilerde baş gösteren ve insanlık tarihine geçecek ciddi zaafları sonucu kontrolden çıkarak kontrolsüz kapitalizme dönüşme süreci sonrası 2008’de Mega Kriz patlak vermiştir. Bu kriz ilk aşamada ABD’de başlamış sonra toksit türev ürünler aracılığı ile Avrupa’da borç krizi olarak devam etmiş, Yunanistan iflasıyla zirve yapmıştır. Kriz sürecinde devlet müdahalesini öngören Keynes İktisadı tekrar önem kazanmış, ABD ve AB dolar ve Euro’nun dünya rezerv parası olmasının rahatlığı içerisinde QE adı altında trilyonlarca karşılıksız para basıp, piyasalara sürerken düşük faiz politikası uygulamıştır. Bu paralar faizleri yüksek kalan aralarında Türkiye’nin de bulunduğu gelişmekte olan ülkelere akıp, ekonomik büyümeyi teşvik ederken; bunun faturası ise yüksek cari açıklar olmuştur.

FED’in faizleri yükselteceği beklentisi sonra aldığı faiz kararı göçmen kuşlar misali gelişmekte olan ülkelere akmış bulunan ABD dolarının tekrar ana ülkeye geri dönüşünün ve Maga krizin bu kez gelişmekte olan ülkelerde patlak veren üçüncü aşamasının habercisi olmuştur. Dünya aktüel durum kısaca özetlenecek olursa:

A – ABD’de durum: Olumlu yöndedir, işsizlik oranları düşerken sağlanan ekonomik büyüme, ülkeye dolar olarak sermaye akışı 2016 başkanlık seçimleri öncesi demokratlara avantaj sağlamış durumdadır.

B – AB’de durum: Borç krizinin olumsuz etkileri devam ederken, mülteci krizi ve terör gündemi meşgul ederken İngiltere’nin bu sene içerisinde yapılması düşünülen AB’nin birliğini sorgulatacak referandum kararı işin tuzu biberi olmuş durumdadır. Euro’nun ABD doları karşısında değer kaybının devam etmesi söz konusudur.

C – Gelişmekte olan ülkeler:

• Kötü haber olarak; bu ülkelerden son 3 yılda 1,5 trilyon dolarlık sıcak para çıkışı olmuş, ABD doları aşırı değer kazanmıştır. Dolardaki artış enflasyon ve işsizliğin artacağının, büyümenin azalacağının habercisidir. Bu ülkeler arasında en önemli konumda olan Çin’de yavaşlayan büyüme oranı 2016 içerisinde dünya ekonomisini olumsuz etkileyecektir.

• İyi haber olarak; petrol fiyatlarında yaşanan aşırı düşüş Türkiye gibi petrol ithalatçılarını olumlu yönde etkilerken Rusya gibi petrol gelirlerine hala ciddi bağımlı olan ülkelerde olumsuz yönde ve üstelik çarpan etkisi yaratacaktır. Düşen petrol fiyatlarında bir kez daha ne derece ABD – Suudi işbirliği etkilidir bilinmez ama ambargonun kalktığı İran’ın piyasaya süreceği petrol arzı ile 2016 yılı içerisinde petrol fiyatlarının tahmini 20 – 40 dolar arasında dalgalanacağının habercisidir. Diğer önemli iyi haber Avrupa merkez bankasının (ECB) QE’ye yani piyasalara Euro arz etmeye devam edeceği haberidir.

D – Türkiye’de durum:

• ABD dolarının artışı, cari dengede hala önemli rolü olan sıcak para çıkışının, enflasyon artışının ve CDS olarak tanımlanan risk faktörünün artışının ve dolayısıyla BİST’te ayı trendinin habercisidir.

• Para politikası; bu sene içerisinde en çok tartışma yaratacak konudur. TCMB ana hedefi enflasyon olduğuna göre, doları baskılamak için faizleri artırmak zorundadır. Hükümet ise yatırımların, toplam talebin, üretimin, büyümenin teşviki ve dolayısıyla işsizliğin düşürülmesi adına faizlerin düşürülmesinden yanadır. Şimdilik iki tarafın orta yolu olarak faizlerin sabit tutulması yolu izlenmektedir.

• Dış politika: Türkiye Ortadoğu’da komşularıyla ciddi politik ve ekonomik kayıplara uğramış vaziyettedir. Yunanistan’ın yıllık ortalama 150 hava ihlali yaptığı bir istatistikte Rus uçağının 17 saniyelik hava ihlalinden ötürü düşürülmesinin yol açtığı 2 önemli sonuç söz konusudur. İlki başta turizm olmak üzere yol açacağı ekonomik kayıplardır. İkincisi çok daha önemli olup, Türkiye’nin daha baştan kamuoyunda tartışmalar yaratan Suriye politikasının Rus uçağının düşürülmesi sonrası Ortadoğu Siyasi İzdüşümünde Türkiye’ye bakış ( 28.7.2015 ) yazımızda ele aldığımız üzere 3. fatura olarak BOP – Büyük Kürdistan projesi kapsamında Suriye’nin kuzeyindeki Rojova bölgesinde Akdeniz’e açılacak bir Kürt koridorunun açılma olasılığının artmış olmasıdır. Bu ihtimal Türkiye’nin Güneydoğusunda ortaya çıkan PKK terörünün motivasyonunu daha da artırmış durumdadır. Ancak dünya ve mülteci kriziyle boğuşan Avrupa’daki konjonktür şu an Türkiye’den yana olup, belki de bu son şanstır.

Sonuç:

Türkiye’nin 2023 hedefine ulaşabilmesinin tek yolu olarak gerçekte fiziki sermayeyi de yaratan ve dolayısıyla ülkenin motoru vazifesi görecek ve toplumsal yaratıcılık ve katma değerin sembolü olan beşeri sermayesinin zenginleştirilmesi yolunda başlatacağı seferberlik yolu kalmış durumdadır. Eğitimden, sağlık ve yaşanabilir – medeni şehirleşmeye kadar aynı zamanda demokratik kültürün teşvik edilmesinde zemin olan beşeri sermayenin önemini ele almayan program, politika hele hele devrim manifestosu ( ! ) asla düşünülemez..!!

FED faizi artırırken ECB’nin hala piyasalara sıcak para süreceğini açıklamıştır. Dolayısıyla izlenecek para politikasında orta yol olarak faizlerin bu yıl içerisinde sabit tutulması esas alınıp, gerektiği zamanlarda sıcak para (Euro) girişini sağlamak, doları – enflasyonu kontrol altında tutmak ve piyasaları teşvik amacıyla faiz artırmayı “obsiyon olarak” elde tutulması gerekmektedir. 2016 yılının dengeleyici faktörleri olarak kamu borcunun AB standartlarında makul olması nedeniyle kamu harcamalarının artırılması , ana kalem turizmde oluşan boşluğun ise yerli turizmin teşviki ile doldurulması sayılabilir.

Türkiye pazar kaybını başta Avrupa olmak üzere ambargonun kalktığı İran’dan, Türk Cumhuriyetlerinden telafi etmenin yolarını ararken Ortadoğu’da oluşan hassas dengeler üzerinde İsrail ile ilişkilerini tazelemesinin yararı vardır.

Bekir KAVRUK
bkavruk@globalfxistanbul.com.tr

REKLAM ALANI